Ruhsal olarak iyileşmek nedir? Buna verilecek cevap oldukça zordur. Her ruh sağlığı uzmanının verebileceği cevap farklı olacaktır. Kimi yazarlara göre, iyileşme sağlanabilir, kimi yazarlara göre ise ruhsal iyileşme her zaman bilinmez olarak kalır. Ortasını düşünerek ruhsal olarak problemlerimiz törpülenir, ancak tam anlamıyla son bulmaz diyen yazarlar da karşımıza çıkar. Benim görüşüme göre iyileşme, bir problem olarak görünen şikâyetin geçmesi halinde iyileşme gerçekleşmiştir derim. Çünkü insanın tam anlamıyla iyi olma halini yakalacağından, yakalasa da bunu sürdürebileceğinden emin değilim. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan insanlar için bu durum daha da zorlaşmaktadır.
Lafı fazla uzatmadan bir ruh sağlığı uzmanıyla şikâyetlerimizi dindirmenin belli başlı yollarından bahsedeyim. Özetle, hangi olgular yaşanıyor ki, bizim şikâyetlerimiz psikoterapi sonrasında diniyor.
Bağ: İlk ilkemiz bağ. İyileşmeye giden yolun başlangıcı terapist ile hasta arasındaki kuralan bağdır. Bu bağ olumluysa, terapide sonuca ulaşmak daha olasıdır. Ancak kötü yönde bir bağlanma olmuşsa, terapi sürecini etkileyecektir. Ek olarak söylemem gereken şey ise, aktarım dediğimiz hastanın çocukluktaki basıtırılmış duygularının terapiste yansıtması olgusu, psikoterapiye doğrudan etki edebilecek bir ipucu sağlar.
Hakikat: Bir diğer önemli ilke hakikattir. Ancak bu kelimeyi ‘’doğru bilgi’’, ‘’gerçek bilgi’’ olarak kullanıyorum. Gerçeği bilmek psikoterapinin dinamiğidir. Belli bir problemden müzdarip olan kişinin temelinde hatalı düşünceler, inanışlar ve deneyimler yatar. Bizim yapmak istediğimiz bütün bu olumsuz olguları değiştirebilmek. Bunun için ise sorgulama / araştırma tekniğini salık veririz. Bu teknikle beraber gerçek bilgiye ulaşabilir, bu sayede kaygılarımızı dindirebiliriz. Çünkü birçok nevrozun altında kaygı duygusu yatar. Kaygımızı bilgiyle giderebilirsek, şikayetlerimizden arınabiliriz.
Sorgulama ve araştırma tekniğini hastanın uygulaması genellikle kolay olmuyor. Çünkü sorgu önünde inanç, dogma ve herhangi bir engelin olmasını istemez. Sorgu eğer belli başlı inançlara ters düşüyorsa kişi ağır bir direnç gösterir. Psikoterapide önemli olan bu direnci kırmaktır.
İkna: Bir şekilde kişiyi doğru bilgiye ikna etmek gereklidir. Çünkü insana belli bir durum mantıklı gelse dahi onu içselleştirmeden uygulamaya koyamaz.
Deneyim: İkna olmanın en iyi yolu deneyimlemektir. Daha sonra taklit etmek ve akılcı düşünmek eşlik eder. Bu yüzden terapistler hastalara bol bol seans sonrası deneyim yaşamaları için ödev verirler. Örneğin, sosyal fobisi olan bir bireyi seans sırasında gerçe bilgi iletilir. Ancak kişinin ikna olabilmesi için bir sonraki görüşmeye kadar kademeli olarak yeni insanlarla tanışmayı denemesi ya da bir fırından bir şey isterken vazgeçmesi gibi davranışlarla sonunda kaygılandığı sonuçların olmayacağını deneyimlemesi gerekmektedir.
İnanç: Araştırmalara göre, inancın, umudun ya da isteğin hastalıkların üstesinden gelmekte yararlı olduğu ortaya çıkmıştır. Stres, çoğu hastalığın kapısını aralar. Kaygı da hastalığın iyileşmesini zorlaştırır. Kaygı duymak elbette kontrol edilemeyebilir ancak iyileşeceğine kendisini telkin eden ve umutlanan bir kişi hastalığı daha kolay yenebilecektir. Gündelik hayatında stresten uzak duran ve yaşamasından keyif alan bir insanın hastalığa da yakalanma ihtimalinin düşün olduğu görülür.
Telkin: Psikoterapinin olmazsa olmaz ilkesi ise telkindir. Terapideki sorgulamalarla neyin neden olduğunun farkına varılır. Kendinin farkında olan insan davranışlarını değiştirmek ister ancak bu oldukça zordur. Özellikle belli bir yaştan sonra davranışlar kemikleşir. Davranışı değiştirmek için istemediği davranışı yaparken farkına vardığı dinamikler kişinin aklına gelmesi ve bir şekilde o an uygulayabilmesi gereklidir. Yani sık sık deneyimlediği olaylarda kendisine doğru olanı telkin etmesi gereklidir. Böylelikle gün geçtikçe o davranıştan uzaklaştığı görülür. Yüzyıllarca uygulanan hipnoz, büyü, şeytan çıkarma, günah çıkar vs. ritüellerinin iyileştirici gücünün aslında telkin olduğu anlaşılmıştır. Burada anlatılan sadece terapistin verdiği iyileştirici telkinler değil, kişinin de kendi kendisine vereceği telkinlerdir.