Bir gün bir köyde pırlanta gibi İki erkek kardeş varmış. Bunların geçim kaynağı babalarından yadigar çiftlikte omuz omuza verip birlikte çalışıyorlar alın teri döküyorlardı. Bu iki kardeşten birisi evliydi ve dört tane aslan gibi çocuğu vardı. Diğeri ise henüz evlenmemiş, bekardı.
Kardeşler çalışıp çabalayıp, her günün sonunda elde ettikleri ürünleri ve karlarını kardeşliğin gereği olarak eşit, adil olarak bölüşüyorlardı.
Günlerden bir gün, bekar olan kardeş kendi kendine şöyle dedi:
“Elde ettiğimiz Ürünümüzü ve kazancımızı eşit olarak bölüşmemiz hiç de adil değil. ” diye kendi kendine söylendi.
“Ben tek başıma yaşıyorum, henüz bakacak bir eşim, çocuklarım yok dolayısıyla o kadar çok paraya da ihtiyacım yok. Ama kardeşim benim gibi mi? Altı kişilik bir aileye bakmak ve onların tüm ihtiyaçlarını karşılamak zorunda.’’ Bu düşüncelerle her gece, herkesler uyuduğunda evinden çıkıp, bir çuval buğdayı gizlice kardeşinin evindeki tahıl deposuna götürmeye başladı.
Bu esnada evli kardeş de kendi kendini şöyle düşünüyordu: “Hasatımızı ve kazancımızı eşit olarak paylaşmamız hiç de adil değil. Ben evliyim; eşim ve çocuklarım var, yaşlandığım zamanlar bana tabii ki de onlar bakabilir. Halbuki kardeşim maalesef evli değil tek başına ve yaşlandığı zaman kendisine bakacak ne bir eşi ne de bir evladı, kimsesi yok.”
Böylece o da her gece herkes uyuduğunda evinden dışarı çıkıp bir çuval buğdayı kendi deposundan alıp gizlice kardeşinin deposuna götürmeye başladı.
Bu durum günlerce, haftalarca hatta aylarca devam etti. Ama ne yaparlarsa yapsın ikisi de ne olup bittiğini bir türlü anlayamadılar, Nedeni ise; her akşam kardeşinin deposuna bir çuval buğday koyduğu halde hiç eksilme olmuyordu, ikisinin de deposundaki buğdayın miktarı hiç değişmiyordu.
Günlerden bir gün, bir gece iki kardeş her zamanki gibi gizlice bir çuval buğdayı diğerinin deposuna götürürken karanlıkta çarpıştılar. Bir süre birbirlerine baktılar ve sevgiyle kucaklaştılar.
İşte gerçek kardeşlik budur. Kendinden çok kardeşini düşünmektir. Onun haklarını gözetmektir. Onun derdi ile dertlenmek, sevinci ile sevinmektir. Tıpkı Azerbaycan & Türkiye kardeşliği gibi.
Ebulfez Elçibey’in dediği gibi; ‘’Azerbaycan ve Türkiye dost değildir. Dostluk, birbirini sonradan tanıyanlar arasında kurulur. Bizler kardeşiz!’’
Ayrılır mı gönül candan
Türkiye Azerbaycan’dan!
Sevgiyle Kalın..